Bitmeyen Yazı – FERMUAR

Uzun zaman önce bir rüya gördüm: Kolumu kütüphanenin üst rafındaki bir kitaba doğru uzatıyorum. Elime kitabı alıyorum. Kitaba dair net bir görüntü, bir kelime, heyecan veren herhangi bir his yok. Sadece elimde olana bakıyorum. O sırada bir ses diyor ki; “Senin ne zaman bir kitabın olacak?” Bir yandan içimden “Aa, evet, olabilir.” diyorum. Ama o kadar da istekli miyim, bilmiyorum. Sadece, yazsam güzel olur gibi hissediyorum.

Bu rüyadan uyandığımda ilk düşündüğüm, yazmak için ilahi zamanlamamın geldiği idi. Ama aynen rüyamda yaşadığım gibi, ortada ne yazmak için tutuşan bir kalbim, ne de paylaşmak için can attığım bir konum vardı. İçimdeki bilgeye sordum, “Ne yazayım?” Bilge bana bir resim gösterdi. Resimdeki yarı açık bir ‘fermuar’dı. Bazen içimdeki bilgenin yaşlılıktan herşeyi karıştırdığı hissine kapılıyorum. Yine de bilgeyi dinlemeye karar verdim. Ve başlığı attım: Fermuar.
Bu yazı nereye varır, bilmiyorum.
Bilge, sendeyim!

Fermuar iki ortamı kolayca birbirinden ayıran ve kolayca bir araya getirendir. Dışarısı ile içerisini ayırırken amaç içeride olanı bir şekilde güvende tutmaktır. Korunsun istediğimiz, temiz kalsın istediğimiz, bize ait hissettiğimiz ne varsa o bir fermuarla içeride güvenli alanda ayrı tutulandır. Dışarısı  ise bizden ayrı olanın yani Başka’nın olduğu yerdir. Kimi zaman kirlidir. Kimi zaman tehlikelidir. Çoğu zaman bilinmeyendir. İşte o bilinmeyenden kendimizi ayrı tutmak güvenlidir. Böylece içerisi her zaman ev gibidir: kendimizi iyi hissettiğimiz, konforlu olduğumuz.

Korkulan ne varsa, dışarıda tutsak bırakır, rahatlatır bizi fermuarımız. Oysa gerçek tutsak içeridedir. Haberi yoktur ama korkuları besleyen görünmeyen Dev onunla yaşamaktadır. Bizi andan koparan, dışarıda sandığımız Dev’in adı her ne ise, o içeride gizli tutulandır. O kadar gizli ve sinsidir ki, çoğu zaman anlamayız bile içeride bizimle yaşadığını. Hep sanırız ki o dışarıda.

Fermuarı çekmek anlık bir rutindir artık. İçerisi o kadar güvenlidir ki evin sıcaklığındaki tanıdık ortamımızda unuturuz Dev’i. Ne zaman ki hiç beklenmedik anda kapımız çalınır, o an yüreğimiz hoplar. Dev’in varlığını anımsarız. Bir süre tetikte bekleriz. Sonra sessizlik gelir. Yine sükunet. Yine o bildiğimiz, huzurlu evimiz. Ama hep içimizde bir yerde biliriz bunun böyle sürmeyeceğini, bir gün kalbimizdeki korkunun bir Dev’e dönüşerek günü gelince kapımızda bize görüneceğini.

Ve bir gün korktuğumuz gerçek olur, Dev gelir. O kadar büyüktür ki! Kalbimizdeki korkudur onun suyu. Ne kadar görmezden gelip kaçabildiysek ondan, o da o kadar çok büyümüştür içeride ve dışarıda. Dev yırtar fermuarı, gizli korunağımız büyük bir darbe alır. Saadet biter. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. “Yeni” başlamıştır.

Leave a Reply